8 Haziran 2020 Pazartesi

NAZIM'A DAİR

NAZIM'A DAİR

Toplum içerisinde ötekileştirmeden payını alanlardan biri olan Nazım Hikmet Ran yıllarca taraflar arasında sanatçı kimliği hiçe sayılarak birçok tartışmaya neden olmuştur. Kimileri vatan haini ilan ederken kimileri ise yurtseverliğini savunmuştur. Yazımızda ince eleyip sık dokuyarak objektif biçimde hem hayatından kesitler aktarmaya hem de tartışmaların üstünü çizip şeffafiyet altında ezberleri bozmaya çalışacağız.

Nazım Hikmet Ran, 1902 yılında Selanik’te dünyaya geldi. Babası Hikmet Bey çeşitli illerde valilik yapmış ve Osmanlı Hariciyesi’nde (Günümüz Dışişleri Bakanlığı) çalışmıştır.  Annesi Celile Hanım ise ilk kadın ressamlarımız arasında yer alan kültürlü ve sanatçı ruhlu bir kadındır. Bu aydın kişiliklerin Nazım üzerinde mutlak etkisi tartışılamaz.

Türk basın tarihinin önde gelen isimlerinden olan ve Nazım Hikmet'i çok iyi tanıyan Zekeriya Sertel, Mavi Gözlü Dev: Nazım Hikmet ve Sanatı adlı eserinde ilk şiirini 11 yaşındayken evlerinin karşısında çıkan yangından etkilenerek yazdığını beyan ediyor. "Yanıyor yanıyor müthiş tarrakalar. Çekiyor, ağuşuna bu advi beşer, haneler, yetimler, fakirler..."

Nazım 16 yaşındayken kız kardeşinin kedisine yazdı. Bu şiire Yahya Kemal'in sıra dışı tepkisini Nazım yıllarca anlatmıştır.  "Yahya Kemal anama sevdalıydı sanırsam. Evde şiirlerini okurdu anama. Şiirimi gösterdim, kedinin kendisini görünce "Sen bu pis, uyuz kediyi övmesini biliyorsan şair olacaksın" dedi. (Sertel a.g.e s. 17)

Nazım Hikmet 1917’de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi’ni 1919’ stajyer güverte subayı olarak atanır. Mezuniyetine üç ay kala geçirdiği bir hastalık nedeniyle 17 Mayıs 1920'de Bahriye’den ayrılır.

KURTULUŞ SAVAŞINDA

Bahriye'den ayrıldıktan sonra milliyetçi şiirleri ön plana çıkan Nazım, işgalcileri taşlayan ve direniş fitilini ateşlercesine yazdıklarıyla tüm kamuoyunun dikkatini çekti.

1921 yılında Mustafa Kemal Paşa'ya silah kaçıran gizli bir örgütün yardımıyla Sirkeci'den Yeni Dünya vapuruna dört şair hattı zatında dört arkadaş bindi: Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Vala Nurettin ve Nazım Hikmet.

İnebolu’ya vardıklarında Ankara’ya geçebilmek için izin beklemek zorunda kaldılar beklenen izin ise sadece Vala Nurettin ve Nazım Hikmet’e verildi. Yusuf Ziya ve Faruk Nafiz polis tarafından İstanbul'a geri gönderildiler.

SPARTAKİSTLER

Nazım Hikmet kimdir? sorusunun cevabının temelinde belki de Spartakist olarak adlandırılan ekip var. Henüz Ankara'ya geçmeden yani Nazım İnebolu'dayken Nazım gibi izin bekleyen Almanya'dan gelen genç öğrencilerle tanışmıştı. Aralarında Sadık Ahi ve Nafi Atuf'un bulunduğu bu ekip Spartakistler olarak isimlendiriliyordu. Marx ve Engels'i öven, Sosyalizm'i savunan ve Türkiye'nin Misak-ı Milli sınırlarını ilk tanıyan ülke olan Sovyetler'den bahsediyorlardı. Nazım bu düşüncelerden çok etkilenmişti ve sol görüşünün temelleri oturuyordu.

Bu gruptan çok etkilenen Nazım, Ankara'da da birçok kez onlarla buluşup Lenin'in, Engels'in üstüne sohbetler edip Marksizm üzerine derin tartışmalara katılmışlardır.

ATAMAYLA İLGİLİ FARKLI AÇIKLAMALAR

Ankara'da bir süre kaldıktan sonra Nazım Hikmet Bolu'ya Türkçe Öğretmeni olarak atandı. Arkadaşı Vala Nurettin de onun gibi Bolu'ya Fransızca Öğretmeni olarak atandı. Peki bu atamanın nedeni ne idi? Gazeteci Uğur Oral 1 yıl önceki yazısında, Nazım Hikmet  şiirlerinden ötürü mecliste yaşanan bazı tartışmaların buna neden olduğunu belirtiyor lakin yazısında bu olayla ilgili net bir kaynak belirtmemiş. Buna karşın Bolu Gündem Gazetesinin 16 Aralık 2010 tarihinde yayınladığı, Mehmet Tunçkol tarafından hazırlanan Nazım Hikmet'in Bolu Yolculuğu adlı yazıda geçen kısmı alıntılayarak paylaşıyorum "Meclis’te Matbuat Müdürü Muhiddin Bey ve Tedrisat-ı Taliye (Orta öğretim) müsteşarının görüşleri, bu iki genç şairin eğitim ordusunda değerlendirilmesi yönündedir."

ZORLU MOSKOVA YOLCULUĞU

Öğretmen olarak atandıktan sonra şeyhlerin, ağaların bulunduğu Bolu'da camiye gitmeyen bu iki genç zor günler geçirdi. Bolu Ağır Ceza Mahkemesi Reisi olan Ziya Hilmi bu iki genci orada koruyup kolladı. Daha sonra Nazım ve Vala daha iyi bir eğitim almak isteyecek ve Ziya Hilmi'nin tavsiyesiyle Moskova'ya gitmeye karar verdiler. Önce Batum'a gidip ardından Tiflis'e oradan da Moskova'ya geçmeyi umuyorlardı fakat Batum'da beklediklerinin aksine kabaca karşılandılar ve yolcukları sefalet içerisinde 11 gün sürdü.

MOSKOVA'DA NAZIM

Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ne yazıldılar. Nazım Moskova'da aile dostlarının kızı olan Nüzhet Hanımla evlendi. Okulun yanında şiir yazmaya da devam eden Nazım'ın Sovyet şairi olan Mayakovski'den etkilendiği ileri sürülüyor. Rusça'yı öğrendikten sonra geçmişi hiçe sayarak her şeyi gelecekte gören Fütürizm akımının etkisi altında yazılan devrimci şiirleri takip etti. Devrimin birçok önderinin toplantılarına erişme şansı bulan Nazım, Troçki'ye büyük hayranlık duyuyordu lakin gözdesi Lenin'di

AYDINLIK DERGİSİ

Moskova'da olgunlaştıktan sonra Türkiye'ye döndü. Burada benzer düşüncelere sahip olduğu kişilerin Aydınlık Dergisinde yazmış olduğunu görmüştü. Nazım'da burada şiir yazmaya başladı ve şiirlerin temelini emperyalizm düşmanlığı ve devrim oluşturuyordu.4 Mart 1925'te çıkarılan Takrir-i Sükun kanunundan sonra Aydınlık dergisi kapatıldı ve derginin çevresindekiler tutuklandı. Mahkemeye getirilemeyen Nazım, İstiklal Mahkemelerinden 15 yıl ceza aldı fakat annesinin yardımıyla Moskova'ya döndü.

MOSKOVA'DA NAZIM II

Bu sefer Moskova'da eğitim aldığı üniversitede ders veriyordu. Bir süre sonra Türkiye'de Cumhuriyeti'in 3. y Yıldönümü dolayısıyla genel af çıkacağı bilgisinden haberdar oldu ve genel af çıktı 15 yıllık cezası kaldırıldı. Bunlar yaşanırken Nüzhet Hanım sağık problemleri ve aile sebepleri yüzünden İstanbul'a dönmüştü, Nazım ise Lena diye seslendiği bir Rus kadınla evlenmişti. Nüzhet Hanım ise İstanbul'da bir Felsefe öğretmeniyle.

EVE DÖNÜŞ

Nazım'ın cezası kalkmasına kalkmıştı fakat elçilikten bir türlü vize alamıyordu. Biçare, sahte kimlikle yurda dönmesi gerekiyordu. Önce Batum'a geçti ardından sınırı geçerek Hopa'ya yürüdüler. Girdiği bir bakkal durumdan şüphelenerek karakola ihbar etti Nazım'ı. Sorgusu yapıldıktan sonra Cezaevi'ne gönderilmesiyle beraber kendisi pasaportsuz geçiş yapmak, başka kimlik kullanmak, anayasayı değiştirme teşebbüsü ve azınlıkları kışkırtma suçlarından yargılanacaktı, idamı isteniyordu.

Duruşmada hakim, başka bir suçtan mahkumiyetinin olup olmadığının araştırılması biçimde elleri kelepçeli İstanbul'a gönderdi. Oradan sonra'da Ankara'ya. 4 ay boyunca tutuklu olan Nazım Hikmet'in son celsede tahliyesine karar verilmişti.

İstanbul'a döndüğünde Zekeriya Sertel'in dergisi Resimli Ay'da yazmaya başlamıştı bir süre sonra Rusya'daki karısı Lena'nın ölüm haberini alan Nazım kendini daha çok şiire vurmuştu.

Nazım Hikmet'in Atatürk İle İlişkisi

Nazım'ın sesinden şiir dinleyen Atatürk çevresindeki edebiyatçılara "Bu şair sizlere benzemiyor" dedi. "Kendisini yakından tanımak isterim, bulup getirsinler" diye ekledi. Bunun üzerine Nazım'ın evine giden polis bu talebi iletse de " Ben deniz kızı Eftelya değilim" yanıtını aldılar. Tepki göstermesi beklenen Atatürk, ters bir reaksiyonla "Aferin çocuğa, işte şair böyle olur." demişti.

SANCILI YILLAR

Nazım, Süreyya Paşa ile girdiği tartışmadan sonra komünizm propagandası yapmakla suçlanarak tazminat ve 4 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. 16 ay hapis yattıktan sonra çıkan afla özgürlüğüne kavuşur Nazım. O zamanlar tek mutluluğu, büyük aşkı Piraye ile 1935 yılının kışında evlendi. Hatta Nazım cezaevi'deyken soyadı kanunu çıktı. Nazım, Piraye'ye alacağı soy isimi kabul ettiğini ve taşıyacağını söylemesi üzerine Piraye 'RAN' soy ismini aldı.

MASUM ÖZGÜRLÜK MAHKUMU

Nazım Hikmet kimdir? Hayatının büyük bölümünü oynanan oyunların, kurmaca davaların karşısında idame ettiren, altını çizerek söylüyorum; sanatçıdır. 1938 yılından itibaren 12 yıl boyunca hapiste kalacak olan Nazım'ın özgürlük mahrumiyeti şöyle başladı:

İddiaya göre, Harp okulunda yapılan aramada bir öğrencinin yatağının altında Nazım Hikmet'in bir kitabı bulunmuştu. O kitabın kitapçılarda satışı serbestti lakin Nazım Hikmet ordu içinde komünizm propagandası yapmakla suçlandı. Bu olaydan sonra mahkeme Nazım'ı 15 yıl hapse mahkum etti. O içerideyken burada bir antrparantez açmak istiyorum, Piraye ile olan aşkı bitmedi ve sürekli mektuplaştılar, bu mektuplar günümüzde bile hala büyük ilgiyle okunmaktadır. İki çocuğuyla dışarıda kalan Piraye'ye içeride çeviriler yapıp buradan gelen paralarla geçimini sağlamıştır. Ta ki hapisten çıkma ümitleri yeşerdiğinde Pirayeyi  terk edene kadar.

Bu yıllarda yakınlarından Atatürk'e mektup yazıp yardım istemesi tavsiye edildi. Yazdı da... Fakat Atatürk'ün hastalığından ötürü mektup Atatürk'e ulaşmadı..

TAHLİYE

İkinci Dünya Savaşı sonrası esen özgürlük rüzgarları Nazım Hikmet'e ümit aşılıyordu. Türkiye'deki aydın kitle Nazım Hikmet'in sesini duyurmaya çalışıyor, imzalar topluyordu. Nazım'ın annesi elinde pankartlarla sokaklarda dolaşıyordu. Adeta Türkiye'nin en önemli iç meselelerinden biri olmuştu bile Nazım Hikmet. Birçok kez açlık grevine başlamıştı bu da ülke genelinde manşetlere yansıdı, sevdikleri ve dostları her seferinde araya girdi.

Bu arada Cumhurbaşkanlığına Celal Bayar'ın, Başbakanlık görevine ise Adnan Menderes gelmişti.Yeni hükumet af tasarısı hazırlamıştı fakat hükumetten bazı kişiler Nazım Hikmet'in af kapsamının dışında tutulmasını istemişti. Sonunda hükumet af kapsamına girmeyenler cezasının üçte ikisinin kaldırılması yoluna gitti. Nazım da cezasının üçte ikisini çektiği için 15 Temmuz 1950'de özgürlüğüne kavuştu.

MOSKOVA'DA NAZIM III

Hapisten çıktıktan sonra Nazım Hikmet'e suikast girişiminde bulunuldu. Henüz tahliye olalı üç ay olduktan sonra askerlik yapmaması gerekçe gösterilerek polis tarafından yeniden alındı Nazım. Hazırlıklarını tamamlaması için 1 haftası vardı. Sivas'ın Zara ilçesine gönderilecekti. Nazımın aklındaysa tek fikir vardı. Gidecekti.

Nazım Hikmet Komünizm'i savunmuştur. Komünizm nedir merak ediyorsanız makalemize buradan ulaşabilirsiniz.

Öncelikle Romanya'ya gitti ve orada çok büyük ilgi gördü ardındansa Moskova.. 23 yıl sonra ilk defa geri geldiği Moskova'da sevgi gösterileriyle karşılandı. Nazım Hikmet 25 Temmuz 1951'de Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Eşinin oğluyla birlikte Nazım'ın yanına gitmesi de engellendi.

Yurt dışına çıktıktan sonra uluslararası arenada çok etkin görevler ve saygın ödüller almaya başladı. 1952 yılının sonlarında ise artık Dünya Barış Konseyinin yönetici kadrosunda yerini edinmişti. Artık Nazım'ın savaş karşıtı şiirleri bestelenip, dünyaca ünlü şarkıcılar tarafından seslendiriliyordu. Moskova'daki günlerinde son büyük aşkı Vera ile de tanışmıştı ve 1960 yılında dünya evine girdi.

ÖLÜMÜ

Görmediği acı ve haksızlık kalmayan şairimiz deniz gözlerini geçirdiği kalp krizi neticesinde 3 Haziran 1963 gününde ebediyen kapattı.

“…yazılarım otuz kırk dilde basılır / Türkiye’mde Türkçemle yasak” - Nazım Hikmet

Yazarın tavsiye Nazım Hikmet romanı : Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim

Yazarın tavsiye Nazım Hikmet şiiri : Vatan Haini

 Alper Turaç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder